
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2018/163 E. 2019/9931 K.
-Soybağının Reddi – Hak Düşürücü Sürenin Başlangıcı
-Çocuğun Kendisinden Olmadığı Şüphesi Söylentisi Hak Düşürücü Sürenin Başlangıcı Sayılmaz
-Çocuğun Kendisinden Olmadığı Yönündeki Şüphe Veya Söylenti Soybağının Reddi Davasında Hak Düşürücü Sürenin Başlanması Açısından Öğrenme Sayılmaz.
Dava, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 286. maddesi kapsamında baba tarafından anne ve çocuk aleyhine açılan soybağının reddi istemine ilişkindir.
4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 286. maddesinde, kocanın, çocuk ve anne aleyhine açacağı soybağının reddi davası ile babalık karinesini çürütebileceği; 289. maddesinde ise kocanın soybağının reddi davasını doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıllık süre içinde açması gerektiği, gecikmeyi haklı kılan sebepler varsa bir yıllık sürenin bu sebebin ortadan kalkmasından sonra başlayacağı hükme bağlanmış olup, bir çocuğun kendisinden olmadığı yönündeki şüphe veya söylenti öğrenme açısından yeterli kabul edilemeyecektir. Davacının çocuğu olmadığının kendisine söylendiği, bunun üzerine çocuğun kendisinden olmadığı yönünde şüphelerin oluştuğu, şüphesinin giderilmesi açısından DNA testi yapılmadığı değerlendirildiğinde; hakdüşürücü süreyi düzenleyen 289.maddeki sürenin başlangıcı mahiyetindeki “öğrenme” olgusunun gerçekleşmediği anlaşılmakla; mahkemece, davanın süresi içinde açıldığı kabul edilerek işin esasına girilip, iddia doğrultusunda taraf delillerinin toplanması, soğbağının tespiti yönünden gerekli DNA incelemesi de yaptırılarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken davanın hakdüşürücü süreden reddi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir.
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Boyabat Asliye Hukuk Mahkemesi hükmüne karşı, davacı ile davalı … tarafından istinaf yoluna başvurulması sonunda Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, bu kez davacı ile davalı … vekilinin Bölge Adliye Mahkemesi kararını temyizi üzerine Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Dava dilekçesinde, davacı … ile davalılardan …’in evlilik birliği içinde davalı …’ın babasının davacı olmadığı ileri sürülerek soybağının reddine karar verilmesi istenmiş; Mahkemece, hak düşürücü süre geçtiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Davanın reddine dair İlk Derece Mahkemesince verilen karar, davacı ve davalı … tarafından istinaf edilmiş, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi üzerine davacı ile davalı … tarafından istinaf isteminin esastan red kararı temyiz edilmiştir.
04.06.1958 tarihli ve 15/6 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararı gereğince, maddi olayları açıklamak taraflara ve ileri sürülen olayları hukuken nitelemek ve uygulanacak Kanun hükümlerini tesbit etmek ve uygulamak görevi hakime aittir. Nitekim 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 33. maddesinde hâkimin, Türk Hukuku’nu resen uygulayacağı belirtilmiştir. Bu ilke gereği açılan davayı nitelemek ve açılmış bir dava hakkında doğru hukuk kurallarını bulup uygulamak hâkime düşen bir görevdir.
Dava, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 286. maddesi kapsamında baba tarafından anne ve çocuk aleyhine açılan soybağının reddi istemine ilişkindir.
Geniş anlamda soybağı bir kimsenin üst soyu ile olan kan bağını; dar anlamda soybağı ise, bir kimsenin sadece ana-babasıyla arasındaki biyolojik bağını ifade etmektedir. Bir kişi ( çocuk ) ile kendilerinden biyolojik ( genetik ) olarak türemiş olduğu kişiler arasındaki bağa doğal soybağı ( biyolojik nesep ), hukuk düzeni tarafından aranan bazı koşulların gerçekleşmesiyle, bir çocuğun hukuki olarak bir ana-babaya bağlanması sonucunda, ana-baba ile çocuk arasında kurulan bu hukuki ilişkiye ise hukuki soybağı ( hukuki nesep ) denir. Buna göre soybağı, bir kimseyle ana-babası arasındaki doğal ve/veya hukuki bağ olarak tanımlanmaktadır.
4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’na göre, çocuk ile anne arasındaki hukuki soybağı doğumla; çocuk ile baba arasındaki hukuki soybağı ise anneyle evlilik, tanıma, babalık davasında verilen hüküm veya evlat edinmeyle kurulmaktadır. Baba ile çocuk arasında evlilik içinde doğmaya, babalık karinesine ( TMK madde 285 ), dayalı olarak hukuken kurulmuş bulunan soybağı ilişkisinin ortadan kalkması ancak soybağının reddi ile söz konusu olabilmektedir. Soybağının reddi davasının başarıya ulaşarak çocuk ile babası arasındaki soybağının ortadan kalkması sonucunda çocuk, baba yönünden soybağı bulunmayan çocuk statüsüne girer. Anayasa Mahkemesi’nin 25.06.2009 tarihli ve 2008/30 Esas, 2009/96 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere, kişinin genetik-biyolojik kökeni kendisine ait olmayan çocuğu reddetme hakkı en temel haklarından birisidir.
4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 286. maddesinde, kocanın, çocuk ve anne aleyhine açacağı soybağının reddi davası ile babalık karinesini çürütebileceği; 289. maddesinde ise kocanın soybağının reddi davasını doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıllık süre içinde açması gerektiği, gecikmeyi haklı kılan sebepler varsa bir yıllık sürenin bu sebebin ortadan kalkmasından sonra başlayacağı hükme bağlanmıştır.
Soybağının reddi davasında, davanın hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığı hususunda ve davanın temellendirilmesinde belirleyici olan “öğrenmenin”, ne zaman gerçekleştiği noktasında şüphenin veya söylentinin öğrenme açısından yeterli olup olmadığı üzerinde durulmalıdır. Yerleşik Yargıtay uygulamalarında, yargılama dışında elde edilmiş babalık raporlarına özellikle hak düşürücü süre niteliğindeki dava açma süresinin öğrenme tarihinden itibaren başlaması bakımından dikkate alındığı görülmekte yani öğrenmenin yargılama dışı babalık testi ile gerçekleşmesi anında hak düşürücü sürenin başlayacağı kabul edilmektedir. Dolayısı ile bir çocuğun kendisinden olmadığı yönündeki şüphe veya söylenti öğrenme açısından yeterli kabul edilemeyecektir.
Somut olayda, davacı baba … ile davalı anne … 1984 yılında evlendikleri ve 1998 yılında boşandıkları, davalı …’ın 14.01.1995 tarihinde evlilik birliği içinde doğduğu, biyolojik baba olduğu iddia edilen … adlı kişinin ölümünden sonra tanık beyanlarına göre …’ın, davacının çocuğu olmadığının kendisine söylendiği, bunun üzerine çocuğun kendisinden olmadığı yönünde şüphelerin oluştuğu, şüphesinin giderilmesi açısından DNA testi yapılmasını yönünde bir inceleme yapılmadığı değerlendirildiğinde; davacıya üçüncü kişilerin davalı …’ın başkasının çocuğu olduğu yönündeki söylemleri ve oluşan şüphenin giderilmesi açısından DNA testi türü bir inceleme yapılmadığı ve söylem sonucu oluşan şüphenin bilimsel doğruluğa varacak şekilde bir adım öteye geçmediği yani şüphe olarak varlığını sürdürdüğü, soybağının reddi davası yönünden hakdüşürücü süreyi düzenleyen 289.maddeki sürenin başlangıcı mahiyetindeki “öğrenme” olgusunun gerçekleşmediği anlaşılmakla; mahkemece, soybağına ilişkin hükümlerin 4721 Sayılı TMK’nin 282. maddesi ve devamında düzenlendiği ve aile mahkemelerinin görevi kapsamında kaldığı ve davaya aile mahkemesi sıfatıyla bakılalarak, davanın süresi içinde açıldığı kabul edilerek işin esasına girilip, iddia doğrultusunda taraf delillerinin toplanması, soğbağının tespiti yönünden gerekli DNA incelemesi de yaptırılarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken davanın hakdüşürücü süreden reddi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda gösterilen nedenlerle yazılı temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulüyle Samsun Bölge Adliye Mahkemesi ( 4. ) Hukuk Dairesinin 22.09.2017 tarihli ve 2017/1419 Esas, 2017/1527 Karar sayılı istinaf isteminin esastan reddine dair kararının KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi hükmünün 6100 Sayılı HMK’nin 371. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HMK’nin 373/1.maddesi gereği kararın bir örneğinin Samsun Bölge Adliye Mahkemesi ( 4. ) Hukuk Dairesine, dosyanın ise ilk derece mahkemesi Boyabat Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine, peşin harcın istek halinde temyiz edenlere ayrı ayrı iadesine, 06.11.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.